5 Temmuz 2015 Pazar

17 Ağustos 1999 gecesi babaannemle birlikte İstanbul'da babamın halasındayız. Uyanıyoruz korkuyorum. Hem sallantıdan hem de babaannemin sağıma değilde soluma yatmış olmasından dolayı onu o an görememiş olmaktan. Güç bela kalkıyoruz kapının eşiğine geliyoruz, hala Miyesser diye sesleniyor babaanneme. Sonra hatırladığım sahne halanın yatağına oturup radyo dinlediğimiz. Deprem olmuş! Daha önce hiç duymadığım bir şey - ama biliyorum kötü birşey - Çünkü babamın ve amcamların telefonları açılmıyor herkes endişeli. Birkaç saat içinde halanın kızı geliyor ve binadan çıkıyoruz. O an merdivenleri inerken düşünüyorum eğer babam olsaydı buradan çoktan çıkardık. Babam benim gözümde herşeyin üstesinden gelebilecek tek kişiydi, o kadar akıllıydı ki şu macera filmlerindeki adamlar gibi herşeyden kurtulabilirdi...
Adapazarı'na yola çıkıyoruz, otobüs yakınlarına kavuşmak isteyenlerle dolu. Ben babaannemin kucağındayım. Uykudan kafam bir sağa bir sola düşüyor, kafamı bir yerlere koymaya çalışıyorum halam kızıyor babaannemin yorulmasını istemiyor. Otobüste bazı gerginlikler oluyor şimdi tam hatırlayamıyorum. Yollar kapalı, hava sıcak dağ tepe başka başka yollardan gitmeye çalışıyoruz. İzmit'e vardığımızda yıkılan evleri yollardaki insanları görüyoruz. Halam herşeye hazırlıklı olun diyor. Ve varıyoruz Adapazarı'na! Tam da büyük amcamın evinin enkazının olduğu yerde iniyoruz. Babaaanem feryat ederek koşuyor bir yerlere doğru. Sonra tanıdık birilerini görüyoruz. Tarıklarla Tanjuları gördük diyorlar. Ohh diyorum o kadar felaketin içinde bayram oluyor kalbimde. Ama çok kısa bşr süre sonra anlıyorum ki sadece amcam var. Beni yengemin annesine bırakıyorlar. Tek hatırladığım orada bir ağlayıp bir oynadığım. Gökyüzünden geçen helikopterler, gelen yardımlar. Kaçıncı gündü bilmiyorum gece arabayla bir yere gittik yağmur yağıyordu ve leş gibi kokuyordu bütün şehir. İnsanlar maske takmaya başlamıştı. Birkaç gün sonra amcam arabayla anneannemlere götürmek için arabaya bindirdi beni. Annem babam ölürse ne olur yaşarsa ne olur diyr sordu. Ölme ihtimali için verdiğim cevabı hatırlamıyorum, yaşarlarsa yeni bir hayata başlarız demiştim. Anneannemlere geliyoruz çadırda kalıyorlar. Anneanneme ilaç veriyorlar uyuyor. Teyzeme annemlerin enkazda olduğunu biliyor mu diye soruyorum. Öldüklerini biliyor diye cevap veriyor ve ben işte o an öğreniyorum ölmüşler. Dönüyorum arkamı yürüyorum. Her bir adımda ölüyor annesinin    Petuş'u Petek doğuyor. Dalgın, güçlü, yalnız, mücadeleci, büyümüş Petek. Hikayenin sonrası velayet, şehir değişikliği ve kargaşa içinde geçiyor. Sonrası bambaşka bir mücadele ama başkalarının özelini içerdiği için atlıyorum o kısmı. Ve Pia ya nasıl dönüştüm derseniz çok güzel insanlarla karşılaştım onları sevdim onlar beni sevdi ailem beni sevdi, aşık oldum sırılsıklam. Herkesin bir hayat hikayesi olduğunu gördüm.
Şimdi hayatımda ilk defa korkuyorum ölmekten. Bebeğime kimse benim gibi sarılamaz , kimse benim gibi koklayamaz, kimse uyurken onu özlemez , benim kadar sabırlı olamaz, bu kadar sonsuz bir şükürle ve şefkatle sevemez diye. En büyük duam bizim sağlıkla bir arada olmamız. Aşkımla oğlumla sevdiklerimizle. Anne olmak hayata temiz bir sayfa açmak gibiymiş. İyiki doğmuş meleğim Can ım.