21 Aralık 2013 Cumartesi

Anne

Bana sesleniyor musun?
Diyor musun 'kızım neden sevdiğim şarkıları dinleyip dinleyip içini böyle dağlıyorsun' diye.
İstediğini de.
Dinliyorum.
Müzik setine kaseti takmışsın belki biraz efkarlısın sigarının dumanını üfleyip başını hafif yukarı kaldırmışsın.
Ya da belki baya baya efkarlısın ağlıyorsun sessizsin kesin rimelin tüm yüzünü siyaha boyuyor. Kimseye de anlatmazsın ikimiz de biliyoruz.
Sen farklısın ben seni böyle seviyorum. Gülüyorsun geziyorsun ve her gece yatağıma yattığımda mutlaka gelip beni öpüyorsun sabah kahvaltı edince mutlaka türk kahvesi içiyorsun hep güzel giyiniyorsun hep makyajlı geziyorsun.
Hep gülüyorsun hep gülüyorsun hep gülüyorsun.
Ve sonra
Ölüyorsun.
Ama sevdiğin adamla birlikte.
Ve senin hikayen burada bitiyor.
29 yıl...
Ve ben evleniyorum.
Evlenirken ağlıyorum ikimiz için.
Artık gülümsemelerini göremediğimiz için.
Senin hikayen bitiyor...
İkimizin hikayesi başlıyor.
Oturuyoruz 'dilek taşı' çalıyor.
Ben bunları yazıyorum ikimiz için.
Çünkü benim sana aşık olmam herkesin bilmesi gereken bir şey.

28 Kasım 2013 Perşembe

Bir insanın tüm gerçeklerini bilseydiniz..

Cidden bilseydiniz.

Yani bildiğinizi bir düşünsenize

Sebepsiz kalırdınız.

Bilseydiniz

Ağaca sarılmakla ona sarılmak arasında bir fark kalmazdı.

Bunu siz de bal gibi biliyorsunuz.

11 Ekim 2013 Cuma

 

Hiç olmamışsınız gibi davrandım.

Yoksa yokluğunuzu telafi edebilecek herhangi bir şeyi bulmak şu hayatta mümkün değil. Kimse bir sevgiyi başka bir sevginin yerine koyamaz. İstese de yapamaz bunu. Unuttum sizi bir kaç saatliğine ama şimdi hatırladım.

3 Ekim 2013 Perşembe

çıt çıt çıt

yağmur 

bu saatlerde ben aşık oluyorum

ekran parlıyor geri kalan her yer karanlık

edith piaf dinliyorum aşık oluyorum





anlamadan

dünyadaki diğer tüm şeylerde olduğu gibi

şimdi uyuyamam bu kadar aşıkken sana

biraz daha oturup öylece burada

ellerini düşünebilirim

tüm aşklar sevgiye dönüşebilir

ama ben hep sana aşık kalabilirim

hiç zorlanmam

gözlerine her baktığımda ilk baktığımdaki gibi

hiç yorulmam

her mevsimde

tekrar bulabilirim

hiç bıkmam

güzelliğini anlatamam

seyrederim her derin nefesinde

dünyadaki en kötü ayrılık bile seni görmediğim bir saatten kötü olamaz

bilirim de söylerim

en çok senden önce veda eden olmak için dua ederim

11 Eylül 2013 Çarşamba

İş başvurusu...

Bir günü tek başına anlamsız kılmaya yetecek kadar sevimsiz.

9 Eylül 2013 Pazartesi

Sevgilim

Yazdıkça çoğalıyorum, iz bırakıyorum harflerin son kıvrım noktasında.Ya dolma noktasında azalmak için ya da tükenme noktasında çoğalmak için tutunuyorum kelimelerin kendi kalbimde saklı anlamlarına. En çok da aşkımı ifade etmeye yetmiyorsa bedenim ruhum karışıyor nemli bir sayfanın ortasına. Yazdıkça kuruyor kurudukça güçleniyor.
Bazen de kelimeleri bulamıyorum bir türlü.
Bu zamanlarda kendine has gülümsemesini, gözünün yanındaki incecik yarayı seyrediyorum.Şiddetli bir şımarıklık sarıyor gözlerimi doyamıyorum. Elleri mis gibi kokuyor, yanağımdan uzaklaştıramıyorum.
Sonra bir an bir duygu seliyle akıyor kelimeler güzelliklerini anlatmak için.
Yine yazamıyorum... Şiddetli bir kıskançlık sarıyor bu sefer de benliğimi. Kimse görmesin kimse duyup bilmesin istiyorum bana kalsın sadece bana...

Olsun.

Tek bir kelime yetiyor bazen 'sevgilim' diyorum o içimdeki binlercesini anlıyor.

8 Eylül 2013 Pazar

Bu gece aşk

Aşk!

Kuyumcudaki aynı alyansı beğenmek kadar masum bizim için.

Ve sen gönlümün çiçeğisin sevgilim.

Seni her gün uysal bir kız çocuğu gibi yeniden sevdim.

Ve hep seveceğim...

7 Eylül 2013 Cumartesi

Tek bir yer vardı.

Sohbet ediyorduk...

Uyumadığımız zamanlarda.

5 Eylül 2013 Perşembe

Ilık bir rüzgar esiyor
Tokayı sıyırıyorum saçlarımdan
Ayakkabılarımı çıkarıyorum
Adım atıyorum sokağa
Ruhunun kokusu sinmiş kaldırımlara
Yürüyorum
Uçuşan saçlarım gıdıklıyor yüzümü
Ağır adımlarla yürüyorum
Kokunu içime çeke çeke
İşte oradasın sevgilim
Duruyorsun öylece
Sokak lambasından süzülen ışığın altına geçiyoruz
Oturuyoruz kaldırıma
Başımı omzuna koyuyorum Ankara'yı seviyoruz
Konuşmamıza gerek kalmıyor
Şimdi sen uyuyorsun ben seni özlüyorum

28 Ağustos 2013 Çarşamba

Senin bu eskiden kalma hallerini seviyorum
Kırık kaldırım taşlarını
Bahçeli evlerini
Azalmış da olsa hala var olan bisikletçi amcalarını
Mis gibi ekmek kokunu
Senin bu başı kapalı kolu açık hallerini seviyorum
İçten gülümsemelerini
Komşularını
Çingene düğünlerini
Senin bu rengarenk hallerini seviyorum
Kocaman kavak ağaçlarını
Yol kenarında biten böğürtlenlerini
Senin şu mahallerini seviyorum
Çocuğum orada oynuyorum
Çok mutluyum
Elektrik direğini arkadaş yapıp ip atlıyorum
Düşüyorum dizlerim yara içinde
Ağlamıyorum
Dondurma yemek istiyorum sadece
Balkondan para atılmasını bekliyorum
Seni canımı kalbine gömmüş olmana rağmen seviyorum
Memleket kokuna dayanamıyorum.

http://www.youtube.com/watch?v=AOnSfLafeCc

25 Ağustos 2013 Pazar

Parçalarımı topluyorum kıyıdan köşeden... Darmadağan bir çalı süpürgesi elimde. Süpürdükçe o parçalanıyor bu sefer de tel tel!

Hangi bir yanını tutmaya çalışsan kaybediyorsun diğerini.

Kolay değil yaşamayı seçmek.Bir sandığa tıkmak geçmişini. 

Fakat hayat da büyüttüğün kadar zor değil. Aşık Veysel 'in dediği gibi 'iki kapılı bir han'. Bir bakmışsın başındasın bir bakmışsın sonunda.
Geçiyor yani zaman. Zaman geçince de sandıktakiler epey sararıyor ama artık neden sarardı dememeyi öğreniyorsun.

3 Temmuz 2013 Çarşamba

,.,

Asıl şimdi korkuyorum veda etmekten..Bir daha aynı göğün altında olamayacakmışız gibi sanki.

4 Haziran 2013 Salı

Anne,

Mücadele vermek zor, hedefler anlamsız, hayat kısa... İnsanlar yaşayabilmek için çalışıyor... Bazıları iyi bir hayat için, bazıları açlıktan ölmemek için, bazıları canları evde sıkıldığı için, bazıları mecbur bırakıldıkları için bazıları da 7 sülalesine bakabilecek paraları kazanmak için.

Beni merak edersen kimseye muhtaç olmadan yaşamak, düşünmek, arada sırada bir şeyler karalayabilmek, bir gün birilerine yardım etmek için çalışıyorum.

Anne ben yanlışı nerede yapıyorum bilmiyorum?

25 Ocak 2013 Cuma




 Bir akşam oturdum ve düşündüm acaba deprem olduğunda annem balkondan içeri kaçmasaydı yaşar mıydı diye. Acıyı kabullenmenin 'acaba'lı ve 'keşke'li olduğu aşamaların sancısında sürekli çeşitli senaryolar yazıyor sanki birini tutturursam her şey geçicek sanıyordum. Sonra babaanneme yönelttim bu soruyu sence yaşar mıydı dedim. O da dedi ki Ahmet Mete Işıkara'ya soralım istersen. O günlerde Ahmet Mete Işıkara nın televizyon kanallarında çeşitli açıklamalar yaptığı dönem.TGRT'yi aradık telefon numarasını istedik ve verdiler. Sonra aradım anlattım her şeyi ve tekrar sordum sizce yaşar mıydı dedim. Benimle öyle sevecenlikle konuştu ki sana kitaplar yollayacağım dedi her şeyi oradan öğrenebilirsin. Ve yolladı okudum, okudum, okudum... Artık hiç bir anlamı yoktu benim için ama yine de okudum. Ve o zamanlar ufak ufak depremler olduğunda yerimden kıpırdama tenezzülünde bile bulunmuyordum. Ama baktım sürekli...

 Sonra okula çağırdım Deprem Dede'yi geldi, bir zaman sonra okuldan bir grubu kandilli rasathanesine götürdü. O aradı ben aradım. Biz hiçbir şey söylemeden özel bir okuldan burs ayarladı bana. Gitmedim! Hayatımın hatalarından biri olabilir belki bu ama mühim değil. O tüm o yoğunluğunun arasında beni hiç unutmadı, adımı hiç unutmadı...

 Bunlar benim için çok özel anılar... Ama anlatmak istedim ona Deprem Dede demelerinin bir sebebi vardı. O temiz kalbi, iyilikleri ve gülümsemesiyle her zaman aklımda ve kalbimde olacak.

 Mekanın cennet olsun.