31 Mart 2010 Çarşamba

annem sana gelsin

ki kelimeleri tükettin...
gülümsemenle hayatı şenlendirirdin.
şimdi ondan yağmurlu ankara.
sanırım tüm aşklara bedeldin.
babamı şimdi daha iyi anlıyorum.
ki kelimeleri tükettin...
çünkü annemdin.
kokun hatıramda.
ve başımı yasladığım sıcacık göğsün.
ki kelimeleri tükettin...
halbuki tek bir sözle
beni ne mutlu ederdin.
benden başka kimsenin annesi olamayacağına göre
beni dünyanın en şanslı insanı ettin.
seni burada anlatmak
ki bu kelimelere haksızlık
çünkü seni betimleyebilecek güzellikleri sınırlı.
ki benim annemdin
beni anne olmaya özendirecek güzellikte
sadece özledim
bu gece özellikle
özledim

28 Mart 2010 Pazar

artık melek değilim


bir korkuluk gibi içime dikildin
beni daha başlamadan bitirdin
bir hayat gibi avcuma çizildin
beni kemirdin neye çevirdin sen

kanatlarım yoktu benim
ama bir zamanlar melektim
kirlendim

gördüğün rüyayı bozmaya geldim ben
sevdiğin dünyayi durdurmaya geldim
bütün zehirleri koymaya geldim ben
kırılmamış son kalbi kırmaya geldim

çok değiştim ben, artık melek değilim

bir korkuluk gibi kalbime dikildin
beni daha başlamadan bitirdin
bir hayat gibi avcuma çizildin
beni kemirdin neye çevirdin sen

kanatlarım yoktu benim
ama bir zamanlar melektim
kirlendim, sana geldim

gördüğün rüyayı bozmaya geldim ben
sevdiğin dünyayi durdurmaya geldim
bütün zehirleri koymaya geldim ben
kırılmamış son kalbi kırmaya geldim

çok değiştim ben, artık melek değilim

gördüğün rüya değil
sevdiğin dünya doğru değil
redd

zaman düşer ellerimden yere...

tik tak tik tak...
zaman geçiyor. ben salyangoz misali iz bırakabiliyorsam ne ala. yaşadığım günü anlayabiliyorsam ne kazanç. kokum sinmiş midir bir kaç tenin uğruna.
büyüdüm ben!şimdi küçülüyorum. küçük kız yaşadıkça yaşayabiliyorum. oyunlarım ne alemde. saklambaç oynuyorum. şimdi büyüdüm büyüdükçe küçülüyorum. anladıkça unutuyorum. çoğaldıkça azalıyorum. kelimelerim birikti... saatleri ileri alıyorum. saatle zaman bir değil anladım zamanı ne geri ne ileri alamıyorum.
geri alsaydım da sadece durup izlerdim zamanın dışında bir yerde. pişmanlık yok ne güzel.ve olmamasını ummaktan başka çarem yok ne acı. hayatı el feneriyle dolaşarak yaşıyoruz. uzaklara bakmak anlamsız.

şimdi sorarım herkes burada sen nerdesin...

26 Mart 2010 Cuma

uyku kapıyı çarptı çıktı... şimdi geceyle baş başayız. canımız oldukça sıkıldı.bulunduğumuz mekanı tebdil edebilseydik pek bir hoşnut olacaktık.burada parmaklıkların ardında gibiyiz. her hareketimiz küçük, sesimiz kısık. ne sevincimiz sevinç ne üzüntümüz üzüntü.
içime bir huzursuzluk çöktü... bazen bilmiyor olmanın en büyük nimet olduğunu düşünüyorum. evet saçma ama bu düşünmemi engellemiyor.şimdi ne desem ne desem??? bilemiyorum:( diyecek de bir şey yok zaten.

23 Mart 2010 Salı

bensiz sessiz hissiz

şimdi zaman bilindik bir zaman değil...farklı! duruyor bir yerde!sonra devam ediyor kaldığı yerden.isterdim ki anlatabileyim. anlatamıyorum ama. anlaşılmayacağından değil de... sebepsizlikten. kader denilen şey başrol oynuyor hayatımda.hep bir inanma silsilesi.
inanmak kötü değil. sadece bazen teslim olmak zor. ellerim havada! teslim oldum oyuncularıma. tüm yazıp çizdiklerimden sonra yetki artık onlarda. bir şeyler yapmak istiyorum ,yeri geliyor oyunu yarıda kesip haykırasım geliyor.tüm alışılagelmişlikten uzakta. ama ya sonrası,,, sonrası! artık tercih edilmeyen bir yönetmen oluyorsun.
bir gitmek var içimde bir kaçmak var. gel de kaç! cesaretin varsa ellerinle ördüğün tuğlaları birer birer yık. dayanamıyorsun kıyamıyorsun. kıymak istiyorum yıkmak istiyorum. ama bir yandan da ördüğüm duvarlardan da mutluyum. ola ki bir gün o duvara üç tane daha eklenir... sonra bir de çatı. olmaz mı? belki de olur? bir bakmışım yıkmaya çalıştığım duvarlar bana yuva olmuş. işte bu yuvayı kurana da umut diyoruz kısaca.
bugün batunun anneciği de fal baktı da önüm de açıkmış=) bu da umutları besler.ama acıyorum içimde ziyan olanlara ziyan olan bir ben'e... kıyamam kendime.bıraktım her şeyi kendi haline ben ziyan olayım olsun ama bendekiler hep böyle kalsınlar. saf, iyi, güzel.
daha fazla cümle kurmak gereksiz, sebepsiz, bensiz...

17 Mart 2010 Çarşamba

sesimi duyan var mı?


bugün konumuz depremdi...
bu kötü bir şey değil bir uyarı bir hatırlatma benim için.. umutsuzluğa düşmemin uyarısı güçsüzlüğümün uyarısı. çünkü hayat biliyor ki dün yaşadıklarımdan daha kötülerini yaşadım. çünkü ben biliyorum ki gördüklerim ve hissettiklerim anlatabileceğimin ötesinde.ve hayat belki de hiçbir zaman bir ağustos sabahından daha kötü olamayacak. yazarken o kadar çekiniyorum ki ve anlatamıyorum.bu satırlara dalıp üzülecek tek bir kişi bile varsa bunu yapmak istemiyorum. ama gel gör ki bünyemin ani düşüşlerini engelleyemiyorum.işte bu an kötü bir an ağlayamazsın, insanlar acır, gülemezsin insanlar deli sanır. güçlü olup ifadesizce bakarsın... öylece bakmak! zihninde canlanan resimleri orada kilit altında tutmaya çalışarak.unutmadım ki unutmak da istemedim.beni büyüten her saniyeyi kalbime hapsettim... dediğiniz gibi çocuk olmayı bilseniz ne çok isterdim.
şimdi hakveriyorum dün olanlara kimse mahkum değil ilgisi olmayan bir acıya benim için katlanmaya. bu da beni yalnız kılar sanırım??beni sevebilicek güçlü bir kalp varsa hayat ondan ibaret...
mutlu olabildiğimi de hatırlatmak isterim ayrıca... ve tabi gülerim de ben... çünkü bilirim ki senin bu yaşadıkların da bişi mi dedirtecek yaşanmışlıkları vardır insanların...
başlığımıza gelince o en sevmediğim cümle!

16 Mart 2010 Salı

yok bu kadar da değil
ya da bu kadar
belki gerçekten bu kadar..
bir oyun evet
ebelemece
ama o da bu kadar
ağlamak güzeldir
ağlamak hoştur
o da bu kadar
sonrası acı
ve sonrası öfke
bir oyun evet
saklambaç
ama o da bu kadar
bir oyun daha... bir oyun
evcilik
o da bu kadar tabi
daha ne olsun...

bugün gözümü açtığım an hayat biraz sinirli biraz öfkeliydi... canı sıkılmış onun da!bıkmış benden çok yazmışım çok uğraşmışım çok kapris yapmışım bunalmış. oturmuş intikam planı yapmış. aldı intikam aldı. yere düştüm onun yüzünden sonra kıyamadı kaldırdı. hep bunu yapmaz mı zaten. yapar sonra da üzülür. umut hediye eder. verdiği hediyeyi yere düşürdüm niye bu kadar sakarım ki. artık umudum da yok. cömert ya hediyeleri bitmedi dost hediye etti sıkı sıkı tuttum... bırakmam... ama o da bu kadar!

15 Mart 2010 Pazartesi

başlıyorum ve sonra bitiyorum... bir anlığım belkide belkide hayatım bir anlık! ve sonra başlatıp sonuna gelemeden bitiriyorum. yemeğimi bitiremiyorum örneğin, bir şarkının sonuna bir türlü gelemiyorum başlıyorum başlamasına ama o kadar.

14 Mart 2010 Pazar

sus tek bir kelime daha etme nolur... yalvarıyorum hatta bunun için!
b lerden kurtulup a lara geçelim diyorum. ilkler iyidir ya ilkler güzeldir.ondan a lara geçelim.


bugün geçen seneki rüyadan kalma bir gündü... yorgunluk iş eğlence... her şey bir yandan o günleri hatırlattı. incinmemiş yalansız hayallerle çabalarla dostlukla gülümsemeyle süslenmiş bir geçen yılın kalıntısı! imkansız değil demek ki değil mi... zaman geriye mi sarıyor. biz yeniden mi tanışıyoruz. herkesi yeniden tanıyorum ya da tanımak mı istiyorum. hikayelerine tanıklık etmek istiyorum hayatlarının. kendi hayat hikayemi beyaz perdeden izliyorum bir yandan.canlı yayın gibi. an geliyor etraf bir film seti oluveriyor.

11 Mart 2010 Perşembe

şimdi sen umut edersin ya güneşin aydınlığına aldanıp
etme
ankara güneşte bile soğuk

10 Mart 2010 Çarşamba

ben uyurum hepimizin yerine...
bunu isterim de üstelik
ama yorgun bedenim düşüncelerin karanlık pençeleriye savaşmayı bırakıp da dalamaz uykuya
rüyalar ne güzeldir oysa
nazım gibidir cemal gibidir orhan gibidir ee atilla da kırılmasın tabi
ama en çok cemal gibidir
ben en çok susmayı beceriyorum ya
o da konuşmayı beceriyor işte...


Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı

Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı İstanbullar
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karakoy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik

.....

CEMAL SÜREYA

9 Mart 2010 Salı

gözlerimde yaşlar pınar olup aktı... kendi üzüntümden değil bu sefer... kıyamıyorum aşka. kıyanlara da dayanamıyorum. zaten iki gönlün birleşmesi bu kadar zorken ayırmak niye! değişemiyo muyuz yani üç kuruşluk özgürlüğü sevdiğimizin tenine.
böyle olmamalı!
aşk bu kadar incitmemeli... hoş bazen incitmesi bile güzel gelir ya insana,,,
şimdi burada oturup aşkı anlatacak değilim. zaten buna cesaret de edemem. kaç aşk varsa o kadar da anlatısı vardır bu meretin!
sözler tıkandı yine sessizlik.

8 Mart 2010 Pazartesi


arkadaşlık yok hırs var....
sahnede yarım yamalak boyanmış maskeler var!
ışığı biraz karartsan ışıkçı gözükmese maskelerin karaları...
dostluk ağacının yalan meyveleri var!!!
sırtını dayama duvara bakımsızlıktan çürüyen tahtalar var.
şimdi kim dost kim düşman bilemezsin çıkmaz sokak.
yemeye koyulalım ağacımızın tatlı meyvelerini!
ve uyarmayalım ağaca uzanan elleri
dostluk bugün üç kuruşa gitti.

beklentiler hayaller egolarla kirlendi
şimdi ne yapsan ne desen boş
hayat süper doğum günü hediyeleri verdi
iyiki doğdum
bu gerçek bir doğuş gerçek bir uyanış
haydi yalanlar arkama takılın da bizim bodruma inelim.

6 Mart 2010 Cumartesi

gece gece

her gece bozulan yeminler etmek boşa

beklemenin boş olduğu kadar

görmeden bakmak boşa...

konuşasın varsa konuş

ama dinlemek boşa.

başkalarının şarkılarına eşlik etmek boşa....

çatlamışsa sabır taşı sabretmek boşa



5 Mart 2010 Cuma

ne yazarsan yaz....yanlış bir varolma çabası bu. eksiliyorsun azar azar. tutuduğun dal dibinden çürümüş! ne kadar sularsan sula boşa. daha fazla çürür.


körebe oynarken nasıl da kayıyor gözümden bandana.hadi bakalım şimdi yine sıkı sıkıya bağla

3 Mart 2010 Çarşamba

önce bir nefes
sonra sessizlik
her şey durmak isterse dursun
ama çığlıklar var duvarlara sinmiş
susmak isterlerse sussunlar
gölgeleri var
bu sefer ben yokum
duvarlara sinmiş gölgem var