yoksa dalga mı geçiyorsun
26 Şubat 2010 Cuma
karanlığa doğar mı aydınlık bir ay
yoksa rüzgarda sendeleyen bir mum mu tutuşturulur elime
kayan yıldızlara tututan dilekler kavuşur mu yerine
yoksa onlar da atılır mı birer hiçliğe
bu gece sen aydınlık ol gece
bu gece ihtişamlı ve merhametli ol
sokaklarına kan sızdırma bu gece
ve bu gece sessiz çığlıklarla ıslatma yastıkları
karanlığa doğar mı aydınlık bir ay
24 Şubat 2010 Çarşamba
18 Şubat 2010 Perşembe
bu öyle böyle bir şey değil
sen çalsan ben söylesem hayat
senin melodine uymaya çalışırken kendi sözlerimi yazabilsem
sahildeki kayalara dizinmiş gibi uzansam
ben ve içimdekiler sussak
yakamozu seyretsek
sen rüzgarınla saçlarımı okşasan
koşsam karanlık gecede
ve korkmadan karanlık sularına dalsam denizinin
ormanında çıplak ayak koşsam
ayaklarımı kesmese dallarının cenazeleri
bulutlarından resim yapsam
küçülsem çocuk olsam
sonra bir de öyle yaşasam seni
neden geri dönülmez günlerin bilmem
mazinde kanat çırpmaya devam eden kuşlarım var oysa
hayat bitince içimdekiler gider mi
yoksa içimdekiler bitince mi hayat gider
16 Şubat 2010 Salı
13 Şubat 2010 Cumartesi
12 Şubat 2010 Cuma
offffffffffffffffffffffffffffffff
karanlığımla karanlığa boğuyorum insanları. beni ne hale soktun ya...
11 Şubat 2010 Perşembe
duygulardan arınmış anlar var hayatta... bugün anladım! belki de bir kaç saniye...HİSSİZLİK.
ve bir de heyecanlanmakla ilgili sorunlar yaşıyorum diyebilirim!!bu benden kaynaklanan bir sorun olmalı. ama hayatta bizim iç dünyamızdan yargılarımızdan düşüncelerimizden çok bağımsız yaşadığımız zamanlar var. güdülenmiş hareketlerimiz buna sebep olan şey. belki de
9 Şubat 2010 Salı
gitarın sesi tıngır mıngır kulağımda...bir sahil kasabası... bambu salıncağıma uzandım deniz kokuyor yosun eşliğinde.pembe bir elbise giymişim en sevdiğim elbisem... ayaklarım ise çıplak en çok öyle dolaşmayı severim. rüzgar güneşin bunaltıcılığını azaltma çabasında!!ellerim ince ince kesiklerle dolu toprakla uğraşmaktan makyaj yapma çabasında da bulunmamışım tabi. yüzüm bembeyaz gözlerim yaşadıklarımın izlerini sergilemeye çekinmiyor böylece. saçlarımı taramamışım her zamanki gibi ve düzleştiriciyle pastırmaya da dönmemiş. ama cildim yine pürüzsüz çok şükür. bu bir teselli parfüm de sıkmamışım ama saçlarım sampuan kokuyor. doğanın istediği gibiyim ve böyle gülümseyebilirim çünkü gerçeğim ve aynaya bakıyorum da hafiften böyle de sevilebilirim. elime kitabımı aldım bir kaç sayfa sonra uykuya dalarım sanırım...gölgeyle buluşana dek.
şizofren
bir şeyler yazmalıyım gözlerim doldu...ankara kokusuna bu kadar hasretlik fazla geldi. daha günlerim var! bu tatil internete bile az girdim. erken yattım geç kalktım-böylece günler çabuk geçer sandım. herkesi fazla fazla özledim- kimseyi fazla fazla özlemedim... bu ne demek ki... hiç bir şey demek değil!
sessizliğim hala devam ediyor.
bir sessizlik neden. kendimi dinlemeyi sevmem oysa.
ve bir arkadaş benden şans istiyor. versem mi vermesem mi?gitsem mi gitmesem mi?nasıl giderim ya nasıl evet derim diyemem. yorgunum ki ben.
ve uykumda anne diyormuşum. neden? oysa onu rüyamda gördüğüm bile yok ve hatta onu da düşünecek fırsatım olmuyor uykuya dalarken.-anne anne anne anne sanırım uykumda daha cesur oluyorum daha gerçekçi oluyorum.
anne!
ben çağırdığımda geliyorsan ne olur kanayan yaralarımı biraz olsun sar.
8 Şubat 2010 Pazartesi
4 Şubat 2010 Perşembe
SESSİZLİK
sessizlik bu iyi bir şey değil...korkuyorum.kendi sessiz dünyamdan! ve etraftaki sessizlikten... hani suya uzanırsın bir hafiflik ve tuhaf bir sessizlik.. öyleyim işte fanusun içndeyim kendi cam fanusumun içinde...tıklıyorum her gün belki aşınır diye
2 Şubat 2010 Salı
ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
içlenip buzlu bir kadeh gibi
buğulanıp buğulanıp durmasam
ne olur sabaha karşı rıhtımda
çocuklar pia'yı görseler
bana haber salsalar bilsem
içimi büsbütün yıldız basar
bir hançer gibi çıkıp giderdim
ben bir şehre geldiğim vakit
o başa bir şehre gitmese
singapur yolunda demeseler
bunu bana yapmasalar yorgunum
üstelik parasızım pasaportsuzum
ne olur sabaha karşı rıhtımda
seslendiğini duysam pia'nın
sırtında yoksul bir yağmurluk
çocuk gözleri büyük büyük
üşümüş ürpermiş soluk
ellerini tutsam pia'nın
ölsem eksiksiz ölürdüm
atilla ilhan
atilla ilhan bu şiiri sevgilim bana okusun diye yazdı!
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
içlenip buzlu bir kadeh gibi
buğulanıp buğulanıp durmasam
ne olur sabaha karşı rıhtımda
çocuklar pia'yı görseler
bana haber salsalar bilsem
içimi büsbütün yıldız basar
bir hançer gibi çıkıp giderdim
ben bir şehre geldiğim vakit
o başa bir şehre gitmese
singapur yolunda demeseler
bunu bana yapmasalar yorgunum
üstelik parasızım pasaportsuzum
ne olur sabaha karşı rıhtımda
seslendiğini duysam pia'nın
sırtında yoksul bir yağmurluk
çocuk gözleri büyük büyük
üşümüş ürpermiş soluk
ellerini tutsam pia'nın
ölsem eksiksiz ölürdüm
atilla ilhan
atilla ilhan bu şiiri sevgilim bana okusun diye yazdı!
hayat derdim seninle değil
kendimle
kırıyorsam sen boşver ben kendimi kırıyorum
dövüşüyorsam kaç
sana değil kendime vurmak istiyorum
seni sevmiyorum kendimi seviyorum
beni mutlu eden sen değilsin kendi kendimi mutlu ediyorum
benim derdim sen değilsin hayat
ben kendi kendime düğüm atıp sonra çözme savaşı veriyorum
sen kendini hızlı sanma
cesaretin varsa yetişmeye çalış benim dünyama
ve yeterince cesursan beni tanımaya çalış
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)